Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Hititlerde hatti sanatının etkisi sürüyordu. Çok renkli seramikler ve geometrik desenler ortaya çıktı. Tanrıya içki sunmak (Libation) için kullanılan ve Ryton denilen, aslan, boğa, koç şekilli seramik eserler, uzun gagalı, yüksek kulplu kaplar ürettiler. Kültepe'de orthostadlar, Konya-Karahöyükte muazzam kent duvarları ve büyük bir saray bulundu. Bu sarayda bir banyo odası ve pişmiş topraktan küvet ele geçti. Temelleri taş, duvarları kerpiçten çok odalı evlerde oturuyorlardı. Sokakları taş döşeliydi ve kenarlarında su tahliye olukları vardı. Bu devre ait Kültepe evlerinde erzak büyük küplerde saklanıyordu. Üzüm salkımı biçimli kandillerle aydınlanma sağlanıyordu. Nimet Özgüç, Acemhöyük'te Anadolu'nun en büyük sarayını ortaya çıkardı. Henüz 40 odası kazıldı.
Fakat imparatorluğun çöküşünün de nedenlerinden biri olan göçler ve kurulan yeni dengelerle ortaya çıkan güçler, geleneksel Hitit sanatının anlayışını da etkisi altına almış, böylece yeni üsluplar oluşarak, sanat eserlerindeki Hitit karakteri kaybolmaya yüz tutmuştur.
Geç Hitit dönemi, kent devletleri zamanının sanatının Asur ve Aramı sanatı ile karışmıştır. Bu imparatorluk dönemi Hitit sanatının sadece Hititlere özgü, sat bir sanat olduğu anlamına gelmez. Hitit kültürü, çeşitli etkenlerin bileşiminden oluşmuştur;sanat da bu kültürün bir parçası olduğuna göre, onun da aynı bileşimin özelliklerini yansıtması doğaldır. Hitit sanatı, örneğin Mısır sanatı gibi tek bir halkın yada tek bir ırkın ürünü değildir;henüz hepsi ayrı ayrı açıklanması gereken çeşitli etnik zümrelerin katkılarıyla oluşmuş bir biçimdedir.
Tarih öncesi çağlardan olan ve kabaca, İ.Ö. 3000-2000 arası eski Tunç Çağının ikinci yarısında, İç Anadolu’nun kuzey kemsin de, özellikle Alacahöhük ve Horoztepe de bulunmuş kral mezarlarındaki buluntularda kendini belli eden , yüksek nitelikli bir sanat ortaya çıkmıştır. Mezarlara konulmuş armağanlar olan bu buluntular, silahlar süs eşyaları, madeni kaplar yanında, gelişkin bir heykel sanatını kalıntıları olan madeni heykelciklerde ele geçmiştir. Tam plastik olarak tasarlanmış insan figürleri ve altlarında kaideye tespit için yapılmış olan hayvan betimleri çok değişik ve ilginçtir. Genellikle güneş kursları olarak bilinen, bazıları yine hayvan figürleriyle süslü, bir bölümü daire bir bölümü de dörtgen biçiminde olan, bir sapa geçirilerek törenlerde taşındığı sanılan standartlar bu buluntular arasındadır. Hepside üstün bir maden işçiliğinin belirtileri olan bu eserler, Kafkasya Bölgesindeki araştırmalarda ortaya çıkarılmış aynı tür eserlerle büyük ölçüde benzerlik göstermektedir;özellikle hayvan betimlerindeki benzerlik çok dikkat çekicidir. Bu mezarlara gömülmüş olan krallar, prensler yada geniş anlamıyla soyluların hangi etnik zümreye ait oldukları saptanamamıştır. Anadolu yüksek yaylasının güneyinde bulunan Kayseri yakınlarındaki Karahöyükte kazılarda bulunan saraylar, oradaki yerel beylerin İ.Ö. 2. bin yılın başlarında, Asurlu tüccarların arcılığı ile gelişen, Mezopotamya ilişkilerinden esinlenerek etkileyici mimari eserler yaptıkları kanıtlanmaktadır. Özellikle Kültepe, kent uygarlığının, o döneme ait iyi bir örneğini sergilemektedir;burası, Suriye ve Kuzey Mezopotamya’daki başkentlerle karşılaştırılabilecek bir düzeydedir.
Asur ticaret kolonileri çağında, sanatın başka alanlarında da Eski Babil ve Eski Suriye’den etkilenildiği, mühürcülükteki çeşitli üsluplardan anlaşılmaktadır. Mühürlerde görülen değişik üslupların, Anadolu’nun çeşitli kentlerine yerleşmiş değişik kökenli mühür kazıyıcılarının, geldikleri ülkenin mühürcülük geleneğini sürdürmeleri nedeniyle ortaya çıktığı sanılmaktadır. Yabancı mühür kazıyıcıların yanı sıra, Kaneşte yerli sanatçılarda yetişmiş, bunlarda, Kuzey Suriye ve Mezopotamya üsluplarıyla birlikte kendi görüşlerini birleştirerek yeni bir tür kompozisyon oluşturmuşlardır. Mühürlerin üzerindeki kompozisyondan başka, Anadolu mühürcülüğünü Mezopotamya mühürcülüğünden ayıran bir başka farkta, Anadolu da silindir mühür denilen ve belgeler üzerinde yuvarlanmak suretiyle basılan mühürler yanında, damga mühürlerinde kullanılmasıdır.
Bazı kap biçimlerinde görünen keskin çizgiler, bunların madeni kaplardan esinlenerek yapılmış olabileceği düşüncesini desteklemektedir. Bunlardan başka birde geometrik bezemeli ve çok renkli keramikler vardır. Gerek tek renklilerde, gerekse bu boyayla süslenmiş çok renkli keramik türündeki en ilgi çekici biçimler, kuşkusuz, çömlekçilikten çok, adeta birer yontuculuk eseri diyebileceğimiz, sanatçının bütün yaratıcılığını gösterdiği, hayvan biçimli kaplardır. Aslan, antilop, kuş ve hatta sümüklü böcek gibi çeşitli hayvan türlerini yansıtan bu kaplar, biçimsel özellikleri açısından , mühürler üzerindeki doğadan soyutlanmış hayvan figürlerini hatırlatmaktadır.
Sığır, koyun ve kuş başları biçimindeki bu kaplar, tüm hayvan vücutlu kaplara göre, özellikle karum çağının daha yer evresinde, doğaya daha uygun olarak yapılmıştır. Diğer yandan kapların kulpları ve emzikleri de, plastik biçminde tasarlanmıştır. Hayvan yada hayvan başlarının yanı sıra , insan yüzleri ve figürleri de işlenmiştir. Kile biçim verme, bu dönemin plastik sanat dalları arasında en gelişkin ve yaygın olanıdır.
Sanat eserleri arasında keramik de önemli yer tutmaktadır. Genellikle kırmızı renkli, güzel perdahlı olan ve Eski Tunç çağının biçim geleneklerini sürdüren karmu çağı keremiği, formların çeşitliliği ve oranlarındaki güzellikle çok ilginçtir.
Eski Hitit döneminin kralları başkent Hattuşa da fazla eser bırakmamışlardır. Özellikle bu dönemin mimarlığı hakkındaki kalıntılar yok denecek kadar azdır. Bunun nedeni, Eski Hitit devletinin bir imparatorluk halini almasından sonra, Hattuşa’da girişilen yapım faaliyetleri arasındaki eski yapıların yıkılarak, yerine yenilerinin inşa edilmiş olmasıdır.
Günümüzden yaklaşık 4 bin sene önce Anadolu'da ilk siyasi birliği kuran, devlet kavramını getiren, idari, hukuki, kültürel ve sosyal konularda olduğu gibi, teknolojide de yaşadıkları çağa damgasını vuran Hititler, çağının en büyük devletlerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Hitit medeniyeti araştırmalarının ağırlık merkezinin sadece ülkemiz topraklarında olduğu, Atatürk'ün sağlığında bu konuda bilim adamı olarak yetiştirilmek üzere seçilen bazı gençlerin yurtdışına gönderildiği, gerekli müesseseleri kurmak üzere çalışmalar yapıldığı bilinmektedir.
Hititoloji kürsüsünü kurdu
Söz konusu çalışmalar kapsamında Türkiye Cumhuriyeti'nin, yetişmekte olan başarılı öğrencileri arasından seçerek yurtdışına yolladığı ve eğitim almasını sağladığı hocam Ord. Prof. Dr. Sedat Alp, ülkesine döndüğü zaman Hititoloji kürsüsünü kurmuş, öğrenci yetiştirmeye ve bilimsel çalışmalar yapmaya başlamıştır.
Sedat Alp'in yaptığı çalışmalar Hititoloji ve arkeoloji bilimlerine yön vermiştir. Alp, yaptığı çalışmalarla Hitit bilimini uluslararası seviyede ilk sıraya yükseltmiş, hayatını Hitit medeniyetinin Anadolu ile olan sıkı ilişkisine adamıştır.
Hocam, çalışmalarında ve yayınlarında Hititoloji ile arkeolojiyi sentezlemiş, arkeolojik buluşlarını filolojik altyapıyla destekleyerek Türk tarihinin ve arkeolojisinin gelişmesine büyük katkılarda bulunmuştur.
Büyük Atatürk tarafından çok özel bir amaçla ve özenle kurulan Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi içerisinde oluşturulan Hititoloji, amaçları arasında yurdumuzun tarihini orijinal kaynaklara dayanarak araştırmak ve yazmak da bulunan, uluslararası bilim dünyasında büyük ilgi çeken çok önemli ve genç bir bilim dalıdır.
Adeta iğneyle kuyu kazdı
Hitit kaynakları ile ilgili arşivler Anadolu'da keşfedilmiştir. Eski Anadolu tarihini ve uygarlıklarını bu belgeleri araştırıp değerlendirmeden yazmak mümkün değildir. İşte Ord. Prof. Alp, bu görevleri başarıyla başlatmış ve yerine getirmiştir.
Hocamla çok uzun yıllar beraber çalıştık. Onun kişiliği ile mesleği arasındaki bağı hayranlıkla izledim ve yaşadım. Hititolojiye olan sevgimin ve bağlılığımın yaşam tarzıma bu denli nüfuz etmiş olmasının nedenini düşündüğümde bunu değerli hocam Sedat Alp'ten doğal olarak aldığımı fark ederim. Ölü bir dili öğrenmek, tarihi ölü dillerde araştırmak iğneyle kuyu kazmak gibidir.
Hocam, henüz Hititoloji biliminin bugünkü kadar güncel ve bilinir olmadığı zamanlarda oldukça zor şartlarda, işte böyle iğneyle kuyu kazar gibi ince ince, titiz çalışarak mesleğini aşkla devam ettirdi. Ve bana da bu ruhu vermeye çalıştı.
Çivi yazılı Maşat tabletlerini yayımlarken de aynı titizliği uygulamıştır. Yaptığı çok önemli hiyeroglifik çalışmalarıyla da tabletlerdeki yazışmaların deşifresinde yardımcı olmuştur. Bilim dünyasına, özellikle arkeolojiye çok önemli hizmetlerinden biri de 1953'te çalışmaya başladığı Konya Karahöyük kazılarıdır. Bu arkeolojik çalışmaların bilimsel anlam ve öneminin yanı sıra Asur Koloni Çağı'nın başından beri Anadolu'da Hititlerin varlığını ispatlaması Türk arkeolojisi ve Hititolojisi açısından çok önemlidir.
Uluslararası ödüller aldı
Hitit varlığı bizim zenginliğimiz olduğu gibi dünya kültür tarihinin oluşumunda da çok önemlidir. Hititolojinin konuları arasında arkeolojik kalıntıların ve eserlerin, tabletlerin ışığı altında yorumlanması önemli bir yer tutmaktadır. Çivi yazılı metinlerden elde edilen bilgilerle arkeolojik buluntuların bir arada değerlendirilmesinden verimli sonuçlar elde edilmiştir. Hocam Alp'in bu konuda yaptığı çalışmalarla Hitit mühür sanatının incelenmesi ve köklerinin araştırılmasında da önemli adımlar atılmıştır.
Alp, bilimsel çalışmalarını ve araştırma sonuçlarını çok sayıda yayınla arkeolojiye, Hititoloji'ye ve Anadolu'ya gönül verenler ile paylaşmıştır. Yaptığı araştırmalar ve çalışmalarla edindiği bilimsel platformdaki saygın yeri, birçok ulusal ve uluslararası ödül, nişan, üyelik ve konferans davetleriyle tescil edilmiştir.
En kibar, en titiz, en değerli hoca
Asistanlığımın ilk zamanlarında fakültede rastladığım hocalar bana kimin asistanı olduğumu sordukları zaman "Sedat Alp Hoca'nın" derdim; o zaman hocalar, fakültenin en kibar, titiz ve değerli hocasının yanında asistanlık yaptığım için ne kadar şanslı olduğumu söylerdi. Hocamın, sonradan Hititlerin bir diğer başkenti olarak tarihe yazılacak, Ortaköy - Şapinuva kazısına ilk geldiği zaman hissettiklerimi unutmam imkansız. Hocam yetiştirdiği öğrencisinin yeni başlamış olduğu kazıyı ziyaret etmek istemişti. Beraber Ortaköy'e gelmiştik. Her şeyin çok yeni, her buluntunun sürpriz, her günün heyecan dolu olduğu günlerden biriydi. Ekip, hocayla vardığımız gün ikinci arşiv odasına girmişti, onlarca çivi yazılı tablet hocanın önüne geliyordu. Hitit bilimine büyük bir aşkla hizmet vermiş hocamın nasıl bir heyecan yaşadığını anlamak için yüzüne bakmak yeterliydi. Hepimiz heyecandan uçuyorduk. Belediye başkanının hocamla bizi hem hayret ve şaşkınlık hem de mutlulukla izleyen bakışlarını herhalde hayatım boyunca unutmayacağım.
Çok değerli bir büyüğümüzü kaybettik, acımız büyüktür. Hocamızın çok uzun yıllar yaptığı gibi, Hitit biliminin geleceğini düşünmek ve onu daha ileriye götürmek, Hititolog olmaktan gurur duyan benim ve diğer meslektaşlarımın boynunun borcu olmalıdır.
Atatürk'ün özveriyle kurduğu devletini ileri götürecek aydınlığı bilimde aramasına ve bu vesile ile hocam ve hocam gibi başka öğrencileri yurtdışına göndererek yetişmelerini sağlamasına kendi adıma minnet duyuyorum. Hocamın kendisine yapılan tekliflerin hepsini reddederek "Atatürk'e ve Türkiye Cumhuriyeti'ne borcum var" düşüncesiyle Türkiye'ye dönmesi bana örnek olmuştur, hepimize de örnek olmalıdır.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih
Coğrafya Fakültesi Hititoloji Anabilim Dalı
Tarih: 2016-03-02 01:56:38 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Hititlerin Bilim Ve Sanatı Nedir
Bu Yazıda Neler Var:
Hititlerde Sanat
Hititoloji’nin başlangıcında, Hitit imparatorluğunun yıkılışından sonra, İ.Ö 9. ve 8. yüzyıllarda kurulmuş kent devletlerinde yapılmış hiyeroglifli kabartmalar henüz Hitit tarihinin akışı ve gelişmesi tam bilinemediği için, gerçek Hitit sanatını yansıtan imparatorluk döneminden ayrı tutulmuyor, hepsine birden aynı ulusun sanat eserleri gibi bakılıyor. Gerçekte de bunlar geleneksel Hitit sanatının bazı özelliklerini sürdürüyordu.Fakat imparatorluğun çöküşünün de nedenlerinden biri olan göçler ve kurulan yeni dengelerle ortaya çıkan güçler, geleneksel Hitit sanatının anlayışını da etkisi altına almış, böylece yeni üsluplar oluşarak, sanat eserlerindeki Hitit karakteri kaybolmaya yüz tutmuştur.
Geç Hitit dönemi, kent devletleri zamanının sanatının Asur ve Aramı sanatı ile karışmıştır. Bu imparatorluk dönemi Hitit sanatının sadece Hititlere özgü, sat bir sanat olduğu anlamına gelmez. Hitit kültürü, çeşitli etkenlerin bileşiminden oluşmuştur;sanat da bu kültürün bir parçası olduğuna göre, onun da aynı bileşimin özelliklerini yansıtması doğaldır. Hitit sanatı, örneğin Mısır sanatı gibi tek bir halkın yada tek bir ırkın ürünü değildir;henüz hepsi ayrı ayrı açıklanması gereken çeşitli etnik zümrelerin katkılarıyla oluşmuş bir biçimdedir.
Tarih öncesi çağlardan olan ve kabaca, İ.Ö. 3000-2000 arası eski Tunç Çağının ikinci yarısında, İç Anadolu’nun kuzey kemsin de, özellikle Alacahöhük ve Horoztepe de bulunmuş kral mezarlarındaki buluntularda kendini belli eden , yüksek nitelikli bir sanat ortaya çıkmıştır. Mezarlara konulmuş armağanlar olan bu buluntular, silahlar süs eşyaları, madeni kaplar yanında, gelişkin bir heykel sanatını kalıntıları olan madeni heykelciklerde ele geçmiştir. Tam plastik olarak tasarlanmış insan figürleri ve altlarında kaideye tespit için yapılmış olan hayvan betimleri çok değişik ve ilginçtir. Genellikle güneş kursları olarak bilinen, bazıları yine hayvan figürleriyle süslü, bir bölümü daire bir bölümü de dörtgen biçiminde olan, bir sapa geçirilerek törenlerde taşındığı sanılan standartlar bu buluntular arasındadır. Hepside üstün bir maden işçiliğinin belirtileri olan bu eserler, Kafkasya Bölgesindeki araştırmalarda ortaya çıkarılmış aynı tür eserlerle büyük ölçüde benzerlik göstermektedir;özellikle hayvan betimlerindeki benzerlik çok dikkat çekicidir. Bu mezarlara gömülmüş olan krallar, prensler yada geniş anlamıyla soyluların hangi etnik zümreye ait oldukları saptanamamıştır. Anadolu yüksek yaylasının güneyinde bulunan Kayseri yakınlarındaki Karahöyükte kazılarda bulunan saraylar, oradaki yerel beylerin İ.Ö. 2. bin yılın başlarında, Asurlu tüccarların arcılığı ile gelişen, Mezopotamya ilişkilerinden esinlenerek etkileyici mimari eserler yaptıkları kanıtlanmaktadır. Özellikle Kültepe, kent uygarlığının, o döneme ait iyi bir örneğini sergilemektedir;burası, Suriye ve Kuzey Mezopotamya’daki başkentlerle karşılaştırılabilecek bir düzeydedir.
Asur ticaret kolonileri çağında, sanatın başka alanlarında da Eski Babil ve Eski Suriye’den etkilenildiği, mühürcülükteki çeşitli üsluplardan anlaşılmaktadır. Mühürlerde görülen değişik üslupların, Anadolu’nun çeşitli kentlerine yerleşmiş değişik kökenli mühür kazıyıcılarının, geldikleri ülkenin mühürcülük geleneğini sürdürmeleri nedeniyle ortaya çıktığı sanılmaktadır. Yabancı mühür kazıyıcıların yanı sıra, Kaneşte yerli sanatçılarda yetişmiş, bunlarda, Kuzey Suriye ve Mezopotamya üsluplarıyla birlikte kendi görüşlerini birleştirerek yeni bir tür kompozisyon oluşturmuşlardır. Mühürlerin üzerindeki kompozisyondan başka, Anadolu mühürcülüğünü Mezopotamya mühürcülüğünden ayıran bir başka farkta, Anadolu da silindir mühür denilen ve belgeler üzerinde yuvarlanmak suretiyle basılan mühürler yanında, damga mühürlerinde kullanılmasıdır.
Bazı kap biçimlerinde görünen keskin çizgiler, bunların madeni kaplardan esinlenerek yapılmış olabileceği düşüncesini desteklemektedir. Bunlardan başka birde geometrik bezemeli ve çok renkli keramikler vardır. Gerek tek renklilerde, gerekse bu boyayla süslenmiş çok renkli keramik türündeki en ilgi çekici biçimler, kuşkusuz, çömlekçilikten çok, adeta birer yontuculuk eseri diyebileceğimiz, sanatçının bütün yaratıcılığını gösterdiği, hayvan biçimli kaplardır. Aslan, antilop, kuş ve hatta sümüklü böcek gibi çeşitli hayvan türlerini yansıtan bu kaplar, biçimsel özellikleri açısından , mühürler üzerindeki doğadan soyutlanmış hayvan figürlerini hatırlatmaktadır.
Sığır, koyun ve kuş başları biçimindeki bu kaplar, tüm hayvan vücutlu kaplara göre, özellikle karum çağının daha yer evresinde, doğaya daha uygun olarak yapılmıştır. Diğer yandan kapların kulpları ve emzikleri de, plastik biçminde tasarlanmıştır. Hayvan yada hayvan başlarının yanı sıra , insan yüzleri ve figürleri de işlenmiştir. Kile biçim verme, bu dönemin plastik sanat dalları arasında en gelişkin ve yaygın olanıdır.
Sanat eserleri arasında keramik de önemli yer tutmaktadır. Genellikle kırmızı renkli, güzel perdahlı olan ve Eski Tunç çağının biçim geleneklerini sürdüren karmu çağı keremiği, formların çeşitliliği ve oranlarındaki güzellikle çok ilginçtir.
Eski Hitit döneminin kralları başkent Hattuşa da fazla eser bırakmamışlardır. Özellikle bu dönemin mimarlığı hakkındaki kalıntılar yok denecek kadar azdır. Bunun nedeni, Eski Hitit devletinin bir imparatorluk halini almasından sonra, Hattuşa’da girişilen yapım faaliyetleri arasındaki eski yapıların yıkılarak, yerine yenilerinin inşa edilmiş olmasıdır.
Hititlerde Bilim
Günümüzden yaklaşık 4 bin sene önce Anadolu'da ilk siyasi birliği kuran, devlet kavramını getiren, idari, hukuki, kültürel ve sosyal konularda olduğu gibi, teknolojide de yaşadıkları çağa damgasını vuran Hititler, çağının en büyük devletlerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Hitit medeniyeti araştırmalarının ağırlık merkezinin sadece ülkemiz topraklarında olduğu, Atatürk'ün sağlığında bu konuda bilim adamı olarak yetiştirilmek üzere seçilen bazı gençlerin yurtdışına gönderildiği, gerekli müesseseleri kurmak üzere çalışmalar yapıldığı bilinmektedir.
Hititoloji kürsüsünü kurdu
Söz konusu çalışmalar kapsamında Türkiye Cumhuriyeti'nin, yetişmekte olan başarılı öğrencileri arasından seçerek yurtdışına yolladığı ve eğitim almasını sağladığı hocam Ord. Prof. Dr. Sedat Alp, ülkesine döndüğü zaman Hititoloji kürsüsünü kurmuş, öğrenci yetiştirmeye ve bilimsel çalışmalar yapmaya başlamıştır.
Sedat Alp'in yaptığı çalışmalar Hititoloji ve arkeoloji bilimlerine yön vermiştir. Alp, yaptığı çalışmalarla Hitit bilimini uluslararası seviyede ilk sıraya yükseltmiş, hayatını Hitit medeniyetinin Anadolu ile olan sıkı ilişkisine adamıştır.
Hocam, çalışmalarında ve yayınlarında Hititoloji ile arkeolojiyi sentezlemiş, arkeolojik buluşlarını filolojik altyapıyla destekleyerek Türk tarihinin ve arkeolojisinin gelişmesine büyük katkılarda bulunmuştur.
Büyük Atatürk tarafından çok özel bir amaçla ve özenle kurulan Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi içerisinde oluşturulan Hititoloji, amaçları arasında yurdumuzun tarihini orijinal kaynaklara dayanarak araştırmak ve yazmak da bulunan, uluslararası bilim dünyasında büyük ilgi çeken çok önemli ve genç bir bilim dalıdır.
Adeta iğneyle kuyu kazdı
Hitit kaynakları ile ilgili arşivler Anadolu'da keşfedilmiştir. Eski Anadolu tarihini ve uygarlıklarını bu belgeleri araştırıp değerlendirmeden yazmak mümkün değildir. İşte Ord. Prof. Alp, bu görevleri başarıyla başlatmış ve yerine getirmiştir.
Hocamla çok uzun yıllar beraber çalıştık. Onun kişiliği ile mesleği arasındaki bağı hayranlıkla izledim ve yaşadım. Hititolojiye olan sevgimin ve bağlılığımın yaşam tarzıma bu denli nüfuz etmiş olmasının nedenini düşündüğümde bunu değerli hocam Sedat Alp'ten doğal olarak aldığımı fark ederim. Ölü bir dili öğrenmek, tarihi ölü dillerde araştırmak iğneyle kuyu kazmak gibidir.
Hocam, henüz Hititoloji biliminin bugünkü kadar güncel ve bilinir olmadığı zamanlarda oldukça zor şartlarda, işte böyle iğneyle kuyu kazar gibi ince ince, titiz çalışarak mesleğini aşkla devam ettirdi. Ve bana da bu ruhu vermeye çalıştı.
Çivi yazılı Maşat tabletlerini yayımlarken de aynı titizliği uygulamıştır. Yaptığı çok önemli hiyeroglifik çalışmalarıyla da tabletlerdeki yazışmaların deşifresinde yardımcı olmuştur. Bilim dünyasına, özellikle arkeolojiye çok önemli hizmetlerinden biri de 1953'te çalışmaya başladığı Konya Karahöyük kazılarıdır. Bu arkeolojik çalışmaların bilimsel anlam ve öneminin yanı sıra Asur Koloni Çağı'nın başından beri Anadolu'da Hititlerin varlığını ispatlaması Türk arkeolojisi ve Hititolojisi açısından çok önemlidir.
Uluslararası ödüller aldı
Hitit varlığı bizim zenginliğimiz olduğu gibi dünya kültür tarihinin oluşumunda da çok önemlidir. Hititolojinin konuları arasında arkeolojik kalıntıların ve eserlerin, tabletlerin ışığı altında yorumlanması önemli bir yer tutmaktadır. Çivi yazılı metinlerden elde edilen bilgilerle arkeolojik buluntuların bir arada değerlendirilmesinden verimli sonuçlar elde edilmiştir. Hocam Alp'in bu konuda yaptığı çalışmalarla Hitit mühür sanatının incelenmesi ve köklerinin araştırılmasında da önemli adımlar atılmıştır.
Alp, bilimsel çalışmalarını ve araştırma sonuçlarını çok sayıda yayınla arkeolojiye, Hititoloji'ye ve Anadolu'ya gönül verenler ile paylaşmıştır. Yaptığı araştırmalar ve çalışmalarla edindiği bilimsel platformdaki saygın yeri, birçok ulusal ve uluslararası ödül, nişan, üyelik ve konferans davetleriyle tescil edilmiştir.
En kibar, en titiz, en değerli hoca
Asistanlığımın ilk zamanlarında fakültede rastladığım hocalar bana kimin asistanı olduğumu sordukları zaman "Sedat Alp Hoca'nın" derdim; o zaman hocalar, fakültenin en kibar, titiz ve değerli hocasının yanında asistanlık yaptığım için ne kadar şanslı olduğumu söylerdi. Hocamın, sonradan Hititlerin bir diğer başkenti olarak tarihe yazılacak, Ortaköy - Şapinuva kazısına ilk geldiği zaman hissettiklerimi unutmam imkansız. Hocam yetiştirdiği öğrencisinin yeni başlamış olduğu kazıyı ziyaret etmek istemişti. Beraber Ortaköy'e gelmiştik. Her şeyin çok yeni, her buluntunun sürpriz, her günün heyecan dolu olduğu günlerden biriydi. Ekip, hocayla vardığımız gün ikinci arşiv odasına girmişti, onlarca çivi yazılı tablet hocanın önüne geliyordu. Hitit bilimine büyük bir aşkla hizmet vermiş hocamın nasıl bir heyecan yaşadığını anlamak için yüzüne bakmak yeterliydi. Hepimiz heyecandan uçuyorduk. Belediye başkanının hocamla bizi hem hayret ve şaşkınlık hem de mutlulukla izleyen bakışlarını herhalde hayatım boyunca unutmayacağım.
Çok değerli bir büyüğümüzü kaybettik, acımız büyüktür. Hocamızın çok uzun yıllar yaptığı gibi, Hitit biliminin geleceğini düşünmek ve onu daha ileriye götürmek, Hititolog olmaktan gurur duyan benim ve diğer meslektaşlarımın boynunun borcu olmalıdır.
Atatürk'ün özveriyle kurduğu devletini ileri götürecek aydınlığı bilimde aramasına ve bu vesile ile hocam ve hocam gibi başka öğrencileri yurtdışına göndererek yetişmelerini sağlamasına kendi adıma minnet duyuyorum. Hocamın kendisine yapılan tekliflerin hepsini reddederek "Atatürk'e ve Türkiye Cumhuriyeti'ne borcum var" düşüncesiyle Türkiye'ye dönmesi bana örnek olmuştur, hepimize de örnek olmalıdır.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih
Coğrafya Fakültesi Hititoloji Anabilim Dalı
Tarih: 2016-03-02 01:56:38 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx